|
|
|
|
|
|
Divan-ı
Hümayun
Fax: (0312) 427 20
64
Size yaz boyu zaman zaman Topkapı
Sarayı'nın bölümlerinden söz etmek isterim. Bu ilginç saray
yeryüzünün en özgün hükümdar evidir. İmparatorluk
bürokrasisini temsil eden anıtlardandır. Mütevazı ama çarpıcı
ve her şeyden önce güzeldir. Denizden bakıldığında ise
muhteşemdir. Amaç da budur. İhtişamının ilginç bir noktası da
Ayasofya ve Sultanahmet gibi anıtların minareleri ile boy
ölçüşen Adalet Kasrı'dır. Yani Divan-ı Hümayun'a profilini
veren Rönesans üslubundaki bu kule yüksekliğinden çok
zarafetiyle sarayı temsil eder. Yangından sonra 17'nci
yüzyılda kâgir olarak inşa edilmiştir. Osmanlı döneminin bütün
saraylarında; Bahçesaray'daki Hansaray'da, Edirne Sarayı'nda
hatta 18'inci yüzyılda ünlü ayan konaklarında bunun benzeri
kuleler vardı. Ama hiçbiri böyle değildir ve Osmanlı merkez
teşkilatının en önemli organına Kubbealtı, bu organın
üyelerine Kubbenişin rical dendiğini hatırlarsak, devleti
isimlendirmiştir. Divan-ı Hümayun Farsça bir tamlamadır.
Divan çok açık ki Sami asıllı bir deyim; bir defteri ve
dildeki dönüşümle bir büroyu ifade ediyor. Ama İran
imparatorluklarında çok yerleşmiş. Belirli işlere bakan bir
meclis ve bakanlık demektir. Hümayun İran'da emperyal
anlamında. Divan-ı Hümayun 15-16'ncı Osmanlı asırları boyunca
bilinen dünyanın politikasının yönlendirildiği bir yerdi.
Hiçbir zaman Osmanlı kanunu onun yapısını ve görevini
ayrıntılarıyla ve bükülmez bir şekilde tespit etmiş değildir
ama Osmanlı'da söze ve padişah fiiline dayanan anane o zamanki
deyimle "ecdad ve eba-i izam" (yüce dedelerimiz ve
babalarımız) zamanından beri uygulanagelmiştir. 16'ncı
yüzyılda haftada dört gün toplanan, 18'inci yüzyılda ise bir
gün zor toplanan bir kurul haline dönüştü. Güya Müslümanların
tatil günü denen cumaları en yoğun çalışma günüydü. Divan-ı
Hümayun temyiz davalarına bakardı, halkın müracaatlarını
dinlerdi. Dahası, ihtida eden yani Müslümanlığa geçenlere
divan toplantısı sonunda 50 akçe destek parası verilirdi. Eski
toplumda din değiştiren biri bütün akrabalarını, cemaatini
hatta tezgahını gözden çıkarmış demektir. Bu nedenle dul kadın
veya yalnız ihtiyarlara ev ve geçim imkanı dahi sağlanırdı.
Divan-ı Hümayun'da savaşa ve barışa karar verilirdi. Tabii
bu kararları tasdik edecek kişi padişahtı. Müftü de kararı
berkitecek fetvayı verirdi. Divanda dört bir köşeyi ve her
şeyi ilgilendiren kararlar alınırdı. 10 yıldır Başbakanlık
arşivimiz bu kayıtları yani "Mühimme Defteri" denen eserleri
neşrediyor. 16'ncı yüzyılın bir dünya imparatorluğunun
tarihini buradan izlemek mümkündür. Ama divanda ne padişah ne
de sonraları şeyhülislam dediğimiz müftü bulunurdu.
Şeyhülislamların kabine toplantılarına katılması 19'uncu
yüzyıla mahsus bir vakıadır. Fatih Sultan Mehmet'ten beri
Osmanlı padişahları divan toplantılarını bir hücreden izler;
tıpkı İspanya krallarının üniversal şurayı, Moskova çarlarının
Kremlin'deki boyarlar meclisini izlemesi gibi. Padişah III.
Selim'in sık sık yaptığı gibi kafese vurup divanı
dağıtabilirlerdi. O zaman divan üyeleri ve sadrazam Arz
Odası'na arza koşardı. Güya II. Mehmet'in Bursa veya Edirne
zamanında, dervişin biri divanın ortasına sızıp "Padişah
kangınız?" diye sormuş. Artık imparatorluk çağında böyle
ölçüsü kaçmış aşiret demokrasisine tahammül edilemezdi.
Padişahlar divan toplantılarından çekildi. Divan-ı Hümayun
toplantıları üyelerin sabah namazını Ayasofya Camii'nde
kılmalarından sonra başlardı. Ayrıntılı bir törenle orta kapı
olan Bab-üs Selam önündeki hiyerarşik selamlaşma ve alkış ile
rütbeye göre orta avluya girerlerdi. Burada herkes attan
inerdi. 1739 senesinde Belgrad Barışı'ndan zaferle dönen İvaz
Mehmet Paşa'ya I. Mahmut'un istisnai atıfeti dolayısıyla atla
girme dışında böyle bir vaka pek görülmez. Divanın başı
veziriazamdı; kendisini dört adet kubbealtı veziri yani
imparatorluk mareşalleri takip ederdi. Yeniçeri ağası eğer
vezir rütbesinde değilse divanda oturmazdı. Kaptan paşa
mutlaka bulunurdu. Asıl baş köşede oturanlar Anadolu ve Rumeli
kazaskerleriydi. Osmanlı yargı teşkilatı ve taşranın idaresi
bu iki memura tabi idi. Divanın bir üyesi defterdardı. Bugünün
aksine maliyeciler kelle koltukta çalışan adamlardı. Herhalde
ananenin yansıması olacak ki, 1961'de başvekil ve hariciye
vekiliyle birlikte maliye vekili de idam edildi. Hiç şüphesiz
bir diğer önemli üye nişancıydı. Askeri imparatorluğun tımar
ve zeamet sistemi 10 binlerce tımarlı ve zaimin kayıt ve
kaderi onun adaletli ve düzgün işlevlerine bakardı.
Başyardımcısı reis-ül küttab ve ona bağlı divan tercümanları
ayakta beklerlerdi, sefir süferanın görüşmeleri ve harici
meseleler sorulduğunda arzda bulunmaları için... Fenerli
beyler imparatorluğun Hıristiyan memurlarıydı ve çok kimsenin
zannettiği gibi Helen asıllı değillerdi. İçlerinde mebzul
Romen asıllılar, Bulgar, Hıristiyan Arnavut, İtalyan hatta
13'üncü yüzyıldaki Haçlı istilasından Latin kökenli aileler de
vardı. Yunan ayaklanmasından sonra bu zümre tasfiye edildi.
Yerlerini Ahmet Vefik Paşa'nın ailesi olan Bulgarzade Yahya
gibi Müslüman asıllılar ve Sahak Ebro gibi Ermeni asıllılar
aldı. 16'ncı yüzyıl Osmanlı nişancıları edip ve alim
kişilikleri ile dikkati çekmişlerdir. En büyüklerinden biri
Koca Nişancı da denen Celalzade Mustafa idi. Celalzade Mustafa
edip üsluplu tarihi "Tabakat-ül Memalik ve Deracat-ül Mesalik"
ile tanınır. Onun kaleme aldığı name ve bazı fermanları okumak
tarih öğrencilerine 16'ncı yüzyıl dilinde ve edebiyatında
ustalık kazandırır. Muhteşem kubbenin gölgesinde sarayın
orta avlusu devletin ve milletin yaşadığı tarihin ihtişamını
aksettirir. Üç ayda bir yeniçerilerin ulufeleri dağıtıldığında
Divan-ı Hümayun toplanır, orta avluda yeniçeri kalabalığının
çektiği gulbank, yani kopardıkları sanatkârane vaveyla ve
gulgule yeri göğü inletirdi. Bu ortamda başkentteki sefirler
de hazır bulunurdu. Bu üç aylık törenlere Galabe Divanı denir.
Hiç şüphesiz ki ne divanın ne padişahın otoritesinin kaale
alındığı isyankar, zoraki toplantılar da olurdu. Yeniçeriler
orta avluyu doldurur, padişahı Ayak Divanı'na çağırırdı.
Bunların çoğunun ne olduğunu, nasıl bittiğini biliyoruz; Hafız
Paşa, Hezarpara (Bin parça) Ahmet Paşa gibi bazı devlet
adamlarının başı pahasına kalabalık dağılırdı.
|
| |
| |