|
|
|
|
Saray
okulu Enderun
Enderun tarihte görülen en
özgün imparatorluk okuludur. 14-15 yaşlarındaki gençler burada
edebiyat, Arapça-Farsça ve Kuran ilimlerinin yanı sıra hizmet
ederek saray hayatının kurallarını öğrenirdi
Fax: (0312) 427 20
64
Enderun "sarayın iç kısmı" demektir;
gerçekten de bu Farsça kelime ile Babüssaade dediğimiz kapıdan
girince sarayın padişah evi diyebileceğimiz kısmı başlar.
Enderun bir avlu etrafındaki çepeçevre koğuşlardan oluşan,
ortasında Arz Odası dediğimiz, padişahın elçileri ve vezirleri
ve özellikle veziri azamı kabul ettiği hoş bina ve Üçüncü
Ahmed'in yaptırdığı zarif bir mücevher kutusu gibi kütüphane
bulunur. Osmanlı saltanatını temsil eden Babüssaade yani
"saadet kapısı" ismi hoş bir temenniden çok bir beynelmilellik
iddiası taşır. Buradan girdiğimizde sağ tarafımızda kalan
küçük ve büyük Enderun odaları; 9-11 yaşlarında devşirilen
çocukların zeka ve fizik bakımından en dikkat çekenlerinin ilk
elde yerleştirildiği Edirne Sarayı, Galata Sarayı gibi
okullarda eğitilen ve bunlar arasından seçilenlerin alındığı
bir anlamda ilk sınıflardır. Enderun'un ne olduğu da burada
anlaşılıyor. Yeryüzü tarihinin en özgün imparatorluk okuludur.
14-15 yaşındaki gençlerin bir yanda edebiyat, biraz
Arapça-Farsça, Kuran ilimleri, hüsnühat ve özellikle spor
dışında ama ön planda hizmet ederek sarayın yaşam kurallarını
öğrendikleri görülür. Bu ilk iki odanın öğrencilerine çok
cüzi bir maaş, yılda iki kat elbise verilir. Eteklerini
bellerine soktukları için "dolamalılar" denen bu müptediler
veya başlangıç Enderunluları, odabaşılarının olumlu reyiyle ve
padişahın tasdikiyle üst sınıfa yani "seferli", "kilerli",
"hazineli" ve "hasodalılar" rütbesine yükselerek "kaftanlılar"
grubunu meydana getirirler. Hiç şüphesiz, sarayın mareşali
yani vezaret rütbesindeki "hasodabaşı"nın yönettiği
"hasodalılar", Enderun ağalarının en seçkin zümresini
oluştururlar. Hiçbir yerde görülmeyecek sembolleri vardır.
Mesela, Enderun'daki Ağalar Camii'nin çini panolarla donanmış
kısmında bunlar padişahla birlikte vakit namazlarını kılarlar.
Caminin düz badanalı diğer kısmında ise öteki koğuş ağaları
namaz kılar. Rütbenin kılık-kıyafet ve hitabet dışında ibadet
mahalline kadar yansıması belki ancak burada
görülür.
Ağaların laubali hitapları ve tavırları
ağır cezalandırılırdı Enderun'un ilk iki odasından
sonra terfi edilen Seferli Koğuşu, 17'nci yüzyılda Dördüncü
Murad'ın koğuştaki ağaları sefere götürmesinden sonra ortaya
çıkmıştır. "Kilerli" ve "Hazinedar" koğuşundakiler saray dışı
hizmetlere tayin edildiklerinde yani "Birun"a çıktıklarında
sırasıyla sancakbeyi, hatta beylerbeyi rütbesi ile işe
başlarlardı. Enderun'daki ağaların laubali hitap, edepsiz
tavırlar göstermeleri, serkeşlik etmeleri, sıkı giyim
kurallarının dışına çıkmaları şiddetle cezalandırılırdı.
Bununla birlikte Enderun'daki ağaların yani genç talebelerin
birbirlerine taktıkları lâkap hayat boyu üzerlerinde
kalmıştır. "Tabanıyassı", "Boynueğri", "Semiz" gibi vücut
kusurlarını, "Öküz", "Kalaylıkoz", "Yahnikapan" gibi karakter
zafiyeti gösteren lâkapları taşıyan vezir ve veziri azamları
hatırlarız. Bu anane Galatasaray'da ve Mülkiye'de de devam
etmiştir. Hasodalılar seçkin konumlarından dolayı çinilerle
kaplı bölümlerde, "Emanat-ı Mukaddese" dediğimiz peygamber ve
halife emanetlerini de muhafaza ederlerdi. Şaşılacak bir
tesadüf değil: Valide Sultan'ın yönettiği Harem-i Hümayun'da
da gerek zenci hadımağaları gerek cariyeler arasındaki terfi
ve görevlerde de bir paralellik göze çarpardı. Mesela,
Harem'deki "hazinedar usta", muhtemelen güzel olmayan ama
aklıyla buraya yükselen bir rütbeliydi. Osmanlı, Enderun ve
Harem'de kan asaletine değil liyakat ve tırmanmaya yeteneği
olan insanlardan oluşan bir yönetici ve saraylılar zümresi
yaratmıştır.
Yatılı burslu kurumların yaratılmasını
da kolaylaştırdı Törenlerde ve sarayın dışında kılıç
alayı, cuma selâmlığı gibi seferlerde Enderunluların zaten
buraya gelmelerine neden olan fiziki heybetleri dışında
kılık-kıyafetleri ve özellikle "peyk" denen refakatçilerin
sorguçları sadece etraftaki halkı değil, başkente gelen
ecnebileri bile çarpmıştır. Seyahatnamelerde, Osmanlı
törenlerindeki devletluların bakır baskı gravürleri
bulunmayanları pek azdır. Tevekkeli değil, meşhur nüktedir. Bu
mutantan alayı seyreden fakir Bektaşi dervişi göğe bakmış;
"Hey Allahım, bir padişahın kullarına bak, bir de şu fakir
kulunun haline..." Enderun, Osmanlı'da devlet adamı
yetiştirme geleneğinin özgünlüğünü temsil ederdi. Bu
yaratıcılık, 19'uncu yüzyılda Galatasaray gibi, Mülkiye gibi
idareci mekteplerinin yanında Tıbbiye, Baytar Mektebi,
Mühendis Mektebi gibi yatılı burslu kurumların yaratılmasını
da kolaylaştıran bir ananedir.
|
| |
|